14 Temmuz 2009 Salı

Merhaba :))

Yeni bir ihtarname gelmeden merhaba demeliyim dostlarıma, (kibar uyarılar aldım aslında ya) ..
Merhaba dostlar.
Bu gün hiç bişeyden bahsetmeme yazısı yazmak istiyorum,
Yani İstanbul’da olduğumu, Antalya’yı özlediğimi ama ilaç olarak sabah oradaki dostlarımın (pamuk arkadaşımın) İstanbul’a geleceğini , bir hafta sonra Canımın Düğünü için (Saklanbaçımın kardişinin) Ankara’ya gideceğimi, sonra yine İstanbul’a döneceğimi, Ağustosta acaba Çıtırımızla birlikte başarabilirmiyiz diye düşündüğümüz Kapadokya gezisini daha sıkı düşüneceğimizi, Eylülde nihayet Antalya’ma gidip kendimi konyaaltından sulara bırakacağımı hatta şu anda çıtırımın patilerini zaptederek onun bastığı harfleri silerek kuyruğunun arasından ekranı görmeye çalışarak yazdığımı, fonda özgür ruhlu kocamın yüksek volümlü horultusunun duyulduğunu, çılgın martıların çığlıklarının her zaman sabah olduğu halde neden gece gece olduğunu merak ettiğimi ve yine acıktığımı, kalkıp bir şeyler tırtıklamak istediğimi yazmayacağım. Çünkü bunlar son derece sıradan olaylar… Kimsenin ilgileneceği konular değil,
O nedenle bu yazıda hiçbirşeyden bahsetmeyeceğim..
Sevgili dostlarım. Düğünümüz olsun sora yazarım, düğünü anlatırım olur mu..
Bakiim size göstermediğim bir iki suluboya resmim olacaktı, bulup ekleyeyim yine adet yerini bulsun. (şu atları buldum)

Çoook çok çok sevgiler benden hepinize..


22 Haziran 2009 Pazartesi

Benn şey diyecektim...

benim vekil tayin edeceğim en sevdiğim en güvendiğim avukatım Keşideci Merak eden bloggerların Vekili olmuş, ayrıca zaten haklı taraf da onlar, suçumu kabul ediyor ve cezama razı olduğumu bildiriyorum)

SÖZ SAVUNMANIN

ŞEYY BENN… Yazmıştım da aslında buradaydıki yazım işte şuradaydı.. ay buralarda bi yerdeydi..
Ben hep yazıyordum hem daha bi gün geçmedimi ki, yani topu topu bi gün yazmamışım, hemen yasal işlem mi olurmuş Simurgcuum, benim bitanecik avukatım. bu gün 3 nisan değil mi.. a aaa a ayol ben takvimi işaretlemeyi unutmuşum, elimde 3 nisanın gazetesi uyuyakalmışım. Bizim hani özel takvimimiz vardı ya o da Antalyada kalmış.
Ay Pardooon haklısınız geçmiş zaman, ben Geçkalmışımki..
Şöyle geriye baktım da,
Çok ayıp yaptığımı fark ettim. Çok ayıpladım kendimi, Affetmeyeceğim..
hayır bir de bu kadar güzel dostlardan nasıl uzak kalınır, nasıl yaptım ben böyle, nasıl telafi edeceğim ben. Offff ki off.
Ya beni unutursanız diye de mi korkmadım. Allah korusun..
Benim kıymetli dostlarım ..
Noooolur affedin.. bidaha yapmıycam.. yani bu kadar olmaz..
Bu özür yazısı olacak.. önceki yazıda görüpte yanıtlayamadığım sobe yorumu da var hepsini yanıtlamalıyım..
Resim de ekleyeyim de adet yerini bulsun, Suluboya bir Ortaköy Camii
Bir sonraki yazımda durum böyle böyle diye yazarım size..
Sevgiyle Kucaklıyorum …

Not: Simurgum Sağol :))


1 Nisan 2009 Çarşamba

Ne desem bilmemki :))

Özür dilerim... Çok kabahatliyim..
Yazmadım, okumadım.. çizmedim..
Okur-Yazar-Çizer bir Fundaydım, son zamanlarda Uyur-Gezer bir Funda oldum..
Olmaz tabii böyle,
İstanbul’a geldim şimdi de kendime gelmeliyim.
Birazcık mazeret bulmalıyım..
Acaba bişeyler uydursam nasıl olur.
Yok yok uydurmak için daha çok düşünmek lazım, düşünme yeteneğimi emanete bıraktım uzunca bir süredir güdülerimle yaşamaktayım yani yaşamaktaydım (geçmiş zaman) .. yemek yiyor, gerekenleri yapıyor, uyuyorum /dum..
Neden böyle olduğumu bilemedim..
Hani hızlı yaşadığım ve bu hızdan keyf aldığımdan söz etmiştim ya.. sonra bedenim mi yoruldu, ruhum mu yoruldu anlamadım, hiç bana benzemeyen biri olmaya başladım.. resim yapmak bile zor gelmeye başladı, müthiş tembelleştim,
Olmazzz olamaz..
Silkiniyorum..
Ben geldiiim merhaba.. Benim Ben Funda.. yani o geçkalmadım diyen kadın.. Ben Geldim.
Hepinizi nasıl özlemişim..
Şimdi İstanbul’dayım.. yaşama karşı sorumluluklarım var..
İstanbul’a geldim ve burada dostlarımı görme şansım var ve bu fikir beni çok heyecanlandırıyor..
İşlerimi düzene koyar koymaz buraya daha çok zaman ayıracağım evet çok istiyorum..
Benim can dostlarım..

Resimden de vazgeçmemeliyim değilmi, seviyorum çünkü resim yapmayı..
Antalya’da Atölyede yaptığım son resmi siz görmediniz. Buraya gelmeden birkaç gün önce yaptım, Atölyedeki hocamız açılacak karma sergiye koymak istediği için arka tarafı acele yapıp şişirdim.. resim şu anda bende değil, tekrar elime geçerse düzeltirim diye düşünüyorum, ama iyide olsa kötü de olsa sizlerle paylaşmak istiyorum resimlerimi.. siz de eleştirirseniz düzelme şansım olduğunda düzeltmeyi denerim..

Haydi bu gecelik bu kadar..
Hoşçakalın,
Sevgiler …


13 Mart 2009 Cuma

VİRÜS

Of ki of, bilgisayarı açamıyor, açarsam yazamıyor, yazarsam yayınlayamıyor, resim ekleyemiyor, dostlarımı okuyamıyor, okursam yorum yazamıyorum..
Bilgisayarda virüs var anladım, temizleyemedim.. bir usta bulucam.. hoş bir tane Osman bulmuştum.. (korsan bilgisayarcı) onu aradım, uygun olduğunda gelecekmiş, ama zaman veremedi..
Özledim dostlarım hepinizi.. yorum bırakamayıp hayranlık ve sevgiyle okumaya çalışıyorum, yazamayanları ben de merak ediyorum.. İstanbul’a gitmeye de az kaldı (15 günden az) burada sorun çözülmezse oradan seslenirim size..
Başarabilirsem son yaptığım tavuklu (yağlıboya) resmi ekliyorum aşağıya..

Ayrıca da sonsuz sevgilerimi…


4 Mart 2009 Çarşamba

YEPYENİ YAZI :))

Hobi patlaması ya da çatlaması arifesinde olduğumdan söz etmiştim.. Bildiğiniz gibi resim çalışmaları, koro çalışmaları (diksiyonun sesi kesildi-grup “hadi leen” deyip dağıldı) tango, salsa, araya bir iki akıllı davranış derken haa bir de örgü başlamıştım, kendimi abondone olmuş durumda buldum. A aaa birden bire bu yapmaya heveslendiğim çok keyfaldığım eylemler birer vazife gibi gelmeye başladı..
Hooop noluyoruz.. resim dedim, resimle ilgili heyecanımı yitirirsem maazallah yaşama sevincimi yitiririm ama kaç zamandır evde elime fırça almadım, gittiğim atölyelerde de başladığım resimler sürünmekte.. bitmesini istediğim ve inşallah bitince sizlerle paylaşacağım üç resim var.
Ama yok yok.. mevsim değişikliği nedeniyle ruh halim azıcık yamuk görünüyor ya, sahici bahar gelince ben de düzelicem, ooo ne resimler yaparım o zaman görün siz.. Sonra ne şarkılar şakır, ne danslar yaparım..
Dans dedim de Özgür ruhluyla (Alperin verdiği paye ile Tango Ağası) hayli aşama kaydettik.. pek güzel oluyor.. hiç ummadığım kadar uyum sağladı benim ağa.. kırkpınardan grekoromen sitiline geçtik, aşama sayılır tabi.. Cumartesi gününü iple çekiyorum.. Dans ederken sürekli gözlerimin içine bakarak (hocamız bir birimizin gözlerine bakın diyor) dişlerinin arasından “ulan fındık ne işler açtın başıma” diye söylenmesini kesmek için acaba dişlerinin arasına bir dal gül mü sıkıştırsam. Tangoya yakışır hem de diye düşünüyorum.
Du bakalım Cumartesi ola hayrola..
Bu gün Koro vardı ya Çarşamba faaliyeti; 8 Mart Dünya kadınlar günü nedeniyle susamlı halkalar yedim bu gün Koro Çalışması arasında.. (o gün koro elemanları bir araya gelmeyeceği için) çok duyarlı yaklaşıyoruz konuya, tatlı kurabiyeler vardı, kalabalık grup olarak kurabiye kutularındaki kurabiyeler bitene kadar günün mana ve önemi ile ilgili duygu ve düşüncelerimizi dişlerimize takılan susamları temizlerken aklımızdan geçirmişizdir mutlaka..
Koro demişken konu müziğe değmişken bir şey danışmak istiyorum size sevgili arkadaşlarım. Burada bir mağazada tanıdığım bir hanım var.. o bir şarkı arıyor, hiçbir yerde bulamıyormuş. Hem de bilinen sevilen bir TSM şarkısı..Ben de gayet bilen bir eda ile e gugıla yazın mp3 indir diye o gelir karşınıza dedim. Kadıncağız mail adresini verdi “eğer bulursanız yollarmısınız diye rica etti. A aa tabi.. dedim. Aaa tabi deyince söz vermiş vaad etmiş sayılırım ve bana uyku haram :)
O gün bu gün arıyorum Önce Sözlerini Yahya Kemal Beyatlı’nın yazdığı şarkının notalarını buldum Muzaffer İlkar bestelemiş.. Nihavent. Mp3 bulamadım.. müzik marketleri dolaştım yok yok.. bi de bana enteresan gelen bi durumla karşılaştım. Söz konusu güfteyi 4 ayrı makamda 5 ayrı bestecinin bestelediği bilgisine ulaştım.. Ama ençok bilineni Muzaffer İlkar’ın bestesiymiş.. Şimdi dostlarım diyorumki bilgisayarında aşağıdaki şarkının mp3 ü olan varmı.. varsa bana yollarmı,
Ben de o zaman sözümü yerine getrmiş olurmuyum.. ne dersiniz...
Şarkı bildiğiniz şarkı aslında, (TSM Seven ve İlgilenenlere)
“Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden,
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!
Gönlümle, uzaklarda bütün bir gece sizden
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!
Dün bezminizin ezelî neş’esi vardı,
Saz sesleri tâ fecre kadar Körfez’i sardı;
Vaktâki sular şarkılar inlerken ağardı,
Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!
İşte durumlar böyleyken böyle..
Resimde tembelleştim ama dostlar resimsiz yazı olsun istemiyorum. Bir süre önce minik bir pres tuval üzerine suluboya ile yaptığım minik farecik resmini ekliyorum. Bu da fareli yazı olsun,

Bütün dostlarıma Sevgiler en bolundan . . .


23 Şubat 2009 Pazartesi

Yeni yazı..

Ayıp oluyor değil mi, insan bu kadar da uzak kalmaz ki blog sayfasından,
Tamam ben de bunalım takılıyorum, yazmak için içimin şen olmasını bekliyorum diyorum ama eee ne zaman yazacağım..
Her şey iyi olsun Blog arkadaşlarımın sağlıkları iyi olsun da ben de yazarken yaşadığım keyifleri anlatabileyim anlatmaya utanmayayım diye beklersem olmuyor işte..
Hayat devam etmekte ve iyisini de kötüsünü de biz yaşıyoruz, (Blog Arkadaşımız Bast’ın (Anne Kedi) iyi haberlerini beklemekteydim, Eminim alacağız iyi haberlerini, yeni yaşamına çok çabuk adapte olacağını gayet iyi biliyorum, bize anlatacak gün gün gelişmeleri..
Ben de yazayım bu gün dedim kendi kendime..
Madem yazıyorum.. boş laf olmasın..
Yararlı bilgiler olsun az biraz..
Sizin bilmediğiniz benim bildiğim yararlı bilgi nerde peki.. olmadığına göre, mail zincirine başvurayım, hani görgümüzü bilgimizi artırmaya, sağlığımızı korumaya, dolandırıcıdan, kötü niyetliden korunmamıza yarayacak bilgiler edinmemizi sağlamaya niyetli mail zincirine bakayım, kopya çekeyim diyorum..
Birinci bilgi : Ayvayı Yemeliyiz, Heeer şeye iyi geliyormuş, cilt, mide bağırsak, böbrek kalp.. ne kadar organımız varsa hepsinin dostuymuş eksik etmeyelim soframızda..
İkinci bilgi : Belki birinci bilgiden öncedir, Nar suyu da her derde devaymış.. benim özgür ruhlu kocam bizzat denemekte bu bilgiyi, Her gün 2 bardak nar suyu içerek kür uygulamakta ama olmazsa olmaz kuralı Antalya Kale içindeki O yerden içilecek. Kesin..
Nasıl daha güzel oluruz, nasıl daha saygın oluruz, nasıl kendimizi geliştirir yenileriz riz ruz.. caaaz..
Ay ben niye yazıyorum ki zaten size de gelmiştir bu bilgiler.. boş vereyim yazmayı değilmi..

Geçen Salı yaptığım sulu boya resmi ekliyorum aşağıya Fabian Perez’in bir yağlıboya resminden bakarak yaptım, Flemenko dansçısı bir kadın..

(bu arada bu haberi vermeden duramayacağım, hani söz etmiştim ya Cumartesi günleri Latin dansları çalışması ekledim yaşamıma diye.. Tango ve Salsa.. Baktımki Tango öz partnerinle yapılabilir ancak.. benim Özgür ruhlu da hazır buradayken ikna ettim geçtiğimiz Cumartesi birlikte gittik.. ilk ders Kırkpınar kıvamında geçti ama :)) bu hafta belki aşama kaydederiz )

Neyse Konuya dönelim arkadaşlarım, resimle ilgili eleştirilerinizi bekliyorum..
Şimdilik hoşçakalın.

Sevgiler…


15 Şubat 2009 Pazar

I love your blog



Benim Tatlı arkadaşım Taaa çocukluğumdan bu yana yakın dostum Sevgili Hülya’m ( www.hulyayilmaz.blogspot.com ) Bana çok güzel bir armağan vermiş.. yukarıda gördüğünüz armağanı aldım.. yüreğimin en önemli köşesine yerleştirdim mutlulukla..
Sevgili Hülyacım (Emeklilik Hobileri) çok teşekkürler..
Ben de bu armağanı yanda olan ya da olmayan izlediğim tüm bloglara armağan etmek istiyorum sevgilerimle…

13 Şubat 2009 Cuma

BAST'A (ANNE KEDİ)

SEVGİLİ ARKADAŞIM BAST'A ( www.basts.blogspot.com ) ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM..

DİLERİM BUNDAN SONRAKİ YAŞAMINA DA ÇABUK VE KOLAY UYUM SAĞLAYACAKTIR..

TÜM CANLILARIN ONUN SAĞLIĞI İÇİN DUACI OLDUKLARINA İNANIYORUM..

ÇABUK İYİLEŞ SEVGİLİ ARKADAŞIM AFET…

SEVGİLER…

6 Şubat 2009 Cuma

EREZYON

Ben izlemioruuum.. ööle diziler, yarışmalar, yemekteyizler, evlilik programları filan.. ben sadece belgesel izlerim.. bide açık oturumlar.. Paparazi mi dediniz hayatta izlemem..
ay ben çok entelektüelim..
diyeceğim de ı ıh diyemiyorum.. tv yi açınca çıkıyor karşıma, haberlerde paparazzi, tanıtımlarda yemek yarışması…
Özgür ruhlu kocam buradayken gerçekten izlemiyor hatta izleyemiyorum. Ama Onunla birlikte tv izlerken belgesel kanallarından da gına geliyor, bir kanal yıllardır uçak kazalarını anlatıyor, bir diğeri yabani hayvanları.. yıllardır aynı filmleri çevirip çevirip gösteriyorlar, bir de üzerine anlatan adamın ruhsuz monoton sesi.. Özgür ruhlu yokken hiç uğramıyorum o taraflara..
Siyasi muhabbetlerde boşa kürek çekmek gibi geliyor.. üzülüp, sinirleniyorum.. şekerim çıkıyor..artık (baştan kaptırmazsam kendimi) izlemiyorum.
Uzun zamandır tv deki hiçbir görüntüye konsantre olamadığımdan film de izlemiyorum, o nedenle karşımda şekilden şekle giren televizyon ekranı hiç bir şey ifade etmiyor bana..
Tıpkı bu yazının hiç bir şey ifade etmediği gibi..
Aslında bir konuda dertliyim ama çözümü ile ilgili hiç destek istemiyorum.. Sevgili Ataletimiz ve Dolfinimizin öncülüğünde oluşturulan kitap okuma etkinliğine sessizce yaklaşıyor, bakıyor sonra hiç uğramamış gibi yavaşça uzaklaşıyorum oradan.. içimde bir sızı ile..
Derdim kitap okuyamamak.. evet zamansızlık filan değil.. nedenini de bilemiyorum.. birkaç yıldan bu yana böyle bir sorunum var.. evde nerdeyse onlarca sayıda diyebileceğim, baştan birkaç (en fazla 20) sayfası okunmuş kiminin arasına ayraç konmuş, kiminin sayfa köşesi kıvrılmış kitaplar beklemekte..
Hayır okuyamıyorum, bazen sayfayı seyrettiğimi fark ediyorum.. Ben niye böyle oldum.. nolucam ben.. üff üzülüyorum bu konuya..
Yukarıda sözü edilen etkinliği duymamış gibi davranmam da bu yüzden. Hayır okuyamam ki ben o kitapları..
Kendi sorunumla sizi meşgul ettim.. kapatayım bu konuyu burada.. belki birgün düzelir eskiye dönerim kimbilir.. belki zamandır bu sorunumun da ilacı..

Konu bitti..
Resim yine suluboya.. Salı günleri gittiğim atölyede genç hatta çook genç şeker bir hocamız var Tuğba Ezgi.. işte o hepimizden 50 x 70 ebadında resim yapmamızı istedi.. çok büyük.. hiç istemedim yapmayı ama öğretmenimiz o kadar şeker ki o istedi diye oturup atlı, keçili bir resim yaptım suluboya ile.. yani sadece ödev olarak.. ama her yaptığımı size göstermem şart ya, onun için işte aşağıda o resim..

Bol bol sevgiler benden size..
Hoşçakalın


27 Ocak 2009 Salı

KISACIK YAZI..

Masaüstünde fundayaz diye bir dosya var. Gözüme iliştikçe yazmam gerektiğini hatırlatıyor bana..
Uzun yazamayacağım ama sağlıkla ilgili bir sorunum kalmadığını, hızlı ve hareketli yaşamıma devam ettiğimi, resim, diksiyon, koro çalışmalarına ilaveten yine Anşoyad (açılımı Antalya Şair Ozan Yazar ve Ressamlar derneği imiş) bünyesinde haftanın cumartesileri dans dersleri verileceğini duyup dahil olmak istediğimi ama evde çabuk çabuk işimi yapayım derken ayağımın küçük parmağını bir yere çarptığımı, ertesi günü aksamamı fark eden dostlarımın ısrarıyla dr.a gidip çatladığını öğrendiğimi, alçı istemediğimi, ona uygun atel bulamayıp hazır tuvallerden çıkan küçük tahta parçacıklar ve bandaj marifetiyle kendi atelimi yaptığımı, olsun ben dansı tek ayakla sekerek de öğrenebilirim diye düşündüğümü, çıtır kızım ve özgür ruhlu kocamla birlikte Antalya’nın tadına vararak yaşadığımı yazayım..
Bir de geçenlerde sözünü ettiğim “toprak kap yapan çocuk” konulu suluboya resmi ekleyip gideyim olur mu arkadaşlar…
Sevgiler tüm okuyanlara…



20 Ocak 2009 Salı

Sanat Hayatım...

Arkadaşlar toz yuttum, kulis tozu..
Hemde çok tozluydu kulis, dolayısıyla yuttuğum toz da aşırı dozdaydı..
Artık beeen sahneye çıkmadan duramam.. ama gösteri sanatlarının hiçbir dalında yeteneğim yok ki. Bir yol bulmalıyım. Turne araştırmaları içindeyim şimdi..
Çok eğlendim.. çok neşeli güzel bir gece oldu bana göre ve hatta izleyenlere göre.
Size konserden ve öncesinden ve sonrasından bahsetmeliyim.
Koro çalışmaları ile sırtımdaki kitlenin tahmin ettiğimden /edilenden büyük olduğunun fark edilmesi (ameliyat sırasında) aynı zamana denk geldi.. daha önce sözünü ettiğim küçük yağ kitlesi küçük yağ kitlesi değilmiş aysberg gibi başka türlü bir kitleymiş. Doktor ve ben yanılmışız. Lokal anestezi ile alınmak üzere ameliyat masasına yattım. Sevgili kitlem şakacıymış, doktora şaka olsun diye saklanmış aşağı doğru büyümüş büyümüş kuzu böbreği kadar olmuş. Doktor zavallı almak için, ben zavallı vermek için 45 dakika çabaladık, sabrıma dayanıklılığıma hayretler ederek bana gaz verdiler 15 dikiş ve bir direnle çıktım ameliyathaneden.. tüm personel ve ben yorgun.. (pataloji sonucu Perşembe günü alınacak, ben hiç korkmuyorum) Doktorun odasına geçtik. Doktor düşünceli.. tavsiyelerde bulunurken “şimdi eve gidin bu kadar derine ineceğimizi bilmedik anestezinizde yetersizdi zaten, hayli ağrınız olacak” dedi. Ben a aa olamaz bu gün Çarşamba, koro çalışmamız var dedim. Dr. Ama ağrınız olacak, canınız yanacak dedi. Tek sakıncanın ağrıya tahammül zorluğu olduğunu öğrenince e evde daha mı az ağrıyacak hem sadece acıklı şarkılarda katılırım koroya “Bezm-i alemde ah edip ağladım” gibi diyerek ikna ettim doktoru..Sırtımda direnle koroya gidip çalışmaya katıldım. Ertesi günü diren alınacak Doktor kesiği görecek pansuman yapılacak o da perşembeye denk gelmesin mi.. gelsin iyi oluyor. Tabii diksiyon dersine de katılınıldı :) Cuma Pansumandan sonra özgür ruhluyla Antalya gezisi, Cumartesi cilt bakımı (dr.u üzmediğim için kendime ödül) Pazar günü lütfen oturdum evde (aslında saksı yapan bir çocuk resmi yaptım sulu boya ile) bir de mesaj aldım telefonuma sanaldan gerçeğe dönen dostumdan, moralim tavan yaptı.. internette beyaz yüzlü sürmeli gözlü portre aradım yine suluboya yapabileceğim, henüz uygun bir model bulamadım, aramaya devam edeceğim.. Pazartesi çok hareketli bir gün yine.. Sabah sırta pansuman, konser kostümümü, sahne pabuçlarımı, makyaj malzemelerimi bir çanta ile özgür ruhlu kocamın eline verdim akşama konser yerine yakın olan arkadaşım Nedret’lere götürüp beni/bizi orada beklemesini tembihledim. Ardından tabiî ki resim kursu, öğle arası kuaför, öğleden sonra benim canım arkadaşım kıymetlim pamukum Nedret’imle birlikte daha önce çekilen mammografi sonuçlarını almak üzere hastaneye gittik, benimkini aldık, görevli, arkadaşıma sizinki burada yok, hoca gelsin ondan sonra verilecek, belki hoca görüşecek sizle.. diyerek aklımızı karıştırdı. Ben Ona bir şey belli etmemeye çalışarak içimdeki fırtınaları susturmaya çalışıyorum, o arada bu karışık durumu duyan Nedret’imin Sevgili eşi Patronum uçarak geldi hastaneye, Nedret yani Pamuk o kadar düşüncelidir ki bana anahtarını verip gitmem için ısrar ediyor, saat 17 oldu, saat 18 de prova 20 de konser var ya.. ama benim aklım karışık, başlarım konsere diyemiyorum korkutmayayım diye.
Sonra görevlileri biraz sıkıştırınca aslında raporun yazılmadığı, imza tamamlamak için beklendiğini anlayıp 17:15 te taksiye atladım, Özgüre “sen Nedret’lerin kapısında bekle geliyorum” diye haber verdim. Gideceğim, temizlenip paklanıp giyinip süslenip 18 deki provaya yetişeceğim.
Çok mahir bir taksiye binmişim, beni 17:30 da gideceğim yere götürdü.. Özgür ruhlu yok ortada.. tüm malzeme onda, arıyorum.. hıı geldinmi iyi ben de geleyim.. hiçbir şartta (aparman önü gibi) keyf almayacağı bir ortamda bulunmak istemez benim doğa düşkünü özgür ruhlu Özgür. Parkta deniz kenarında Beydağlarına bakıyormuş, geliyorum dedi. Benim için çok kıymetli olan 10 dakikayı arkadaşımın evinde, tek başıma volta atarak geçirdim, geldi.. hızlı gonzales gibi giyindim, makyaj esnasında elektrik kesildi, rimelimi el yordamıyla sürdüm, Nedretimle konuştum, hiçbir sorun olmadığı tek sorunun hastane personelinin iletişim konusundaki bilgi eksikliği olduğunu öğrendim, önce içim aydınlandı sonra elektrik geldi, sahne ayakkabılarıma binip yürüme ve koşma arası gittik belediye tiyatrosu sahnesine..
Neyse.. kulisten geçtim :) aslında tiyatro görevlileri ve oyuncuları için üzüldüm, sahne arkası şartlarının kötülüğünü görünce..
Yine özgür ruhlu kocam Özgür’e çantamı ceketimi vereceğim için yakınlarda olmasını rica ettim. Bu gün bana eşlik ediyor ya e sanatçı kocası ya.. hı hı tamam diyerek uzaklaştı, ben çantamı teslim etmek üzere aradığımda tam karşındayım yani buralardayım diyor, nası nerdesin göremiyoruuuum diye ayağımı yere vuruyorum, e karşıdaki Kalamış restorandayım işte hemen kapının karşısı, rakımı içiyor yemeğimi yiyorum konser başlamadan geleceğim şeklin de bir yanıt alıyor şaşırmıyorum.. niye şaşırmıyorum çünkü benim 32 yıllık Özgür ruhlu kocama çok uyan bir davranış.. neyse uzatmayayım efendim, eşyalarımı arkadaşım Peyman’ın arabasına koyduk, sahiden tam karşıdaki meyhanedeymiş Özgür.. hışımla girdim içeri, tabağındaki yemekleri acele yutup içkisinden de kocca bir yudum alarak cezalandırdım kendisini :)

Prova bitti, koristler hepimiz endişeliyiz. Ben ilgiliye mikrofonların sesi güzel olan koristlerin önüne konmasını teklif ediyorum, burnuma dayıyor mikrofonu.. hayır bana değil şu şu arkadaşlara diye adres versem de anlatamıyorum, ben kaçıyorum mikrofondan..
Sonraa sonra başladı konser.. A aa ne kadar güzel çıkıyor ses, ne güzel çalıyor saz heyeti, ne güzel şarkılar..
Bayıldım.. çok sevdim, çok sevindim..
Tek sorun eskiden çok alışık olduğum ve emeklilikten önce sürekli giydiğim herkes tarafından benim tarzım olduğu söylenen kadeh gibi yüksek ve ince topuklu ayakkabılar üzerinde 20 şarkı terennüm etmek üstüne bestekarlara verilen plaketleri izlemek, dik durunca sırtımdaki dikişlerin acıdığını fark edip pozisyon ayarlamak oldu. (emeklilikten bu yana hep düz ayakkabılarla dolaştığımdan unutmuş ayaklarım o modelleri)
Bir de yine bu konseri organize eden ve benim de ucundan dahil olduğum ANŞOYAD ın dans eğitmeni olan genç çiftin tango gösterilerini izlemek çok eğlenceli oldu..

Çok eğlendim arkadaşlar, Beni izleyenler görmüşler ne kadar eğlendiğimi, korodaki diğer arkadaşlarımın çoğu bezgin söylerken ben şen şen şakımışım, benim sevgili özgür ruhlum tüm gece bir kolu havada telefona kaydetmiş konseri..
Büyük kameraman edasıyla verdi müjdeyi, ben de merakla aldım baktım ki yok.. evet yok, bayaa yok işte.. olmamış, yok..
Neyse korist arkadaşlarımdan birinin eşi kameraya aldı, bakalım ulaşırsam ve eklemeyi becerirsem azıcık bi bölüm eklerim bu sayfaya..

Konser bitti ay alkış almak bi hoşuma gitsin.. mikrofonu kapıp beni sizler var ettiniz demek istedim ama artık ayakta duracak dermanım kalmamıştı.. Sevgili Nedretimle ve özgür ruhlumla çıktık, Nedretim pamukumun yaptığı çay canıma can kattı, çevremdekilere bolca sanatçı kaprisi yaptım,
Eve geldik, günün özetini Tatlı kedim, güzel kızım Çıtırıma anlattım, Salı günkü yani bu günün resim kursunun malzemelerini hazırladım, maillerime baktım yattım..
Hayatımda her şeyin çok güzel olduğunu, hiçbir olumsuzlukla karşuılaşmayacağımı düşünerek uyudum,
Bu gün bir satır olsun değilmi, evet çok sevdiğim arkadaşlarımla yine keyifli resim çalışması yaptık.. (yağlıboya bir resme başladık)
Yarın Koro çalışmam var, Perşembe dikişlerim alınacak, hastaneden dooğru diksiyon dersine gideceğim. Yani hızlı yaşamaya devam..
Ay ne kadar uzun yazmışııım, yazık size.. ama inanın her şeyi yazmadım, aslında özgür ruhlu kocamın tutum ve davranışlarını elemesem başlı başına bir sitcom senaryosu olur.. çok eledim yani..
Resim konusuna gelince aşağıya bir suluboya resim ekliyorum. Bir çocuk resmi.. benim hayatımdaki eeen kıymetlim, 1,5 – 2 yaşlarında.. o zamanlar Onu sever sever, dolmuşa binerdim eve gitmek için bir durak sonra özler inip dolmuştan biraz daha severdim.. şimdi büyüdü kocamaaan ama yine çok güzel bir kadın. Ve o zamandan bu zamana hâlâ çok sıkı bir hayvansever. Tabi resim aslı kadar güzel olamadı ama ben biliyorum O olduğunu.. Sormayın kim olduğunu söyleyemem. Çünkü kendisi saklanıyor. Bayılıyor Saklanbaç oynamaya.

Haydi hoşçakalın sevgili dostlarım..



12 Ocak 2009 Pazartesi

Neler oluyor Canım..

Hızlı yaşıyorum dostlar, çok hızlı yaşıyorum.. koşuyorum..
Malumunuz nazlı Anneciğim gitti şimdi Ankara’da…Bir gün sonra benim Özgür Ruhlunun İstanbul’daki işleri aniden bitti, teşrif ettiler, yine malumunuz özgür ruhlunun bu dünyadaki amacı dünya nimetlerinden yararlanmak, her türlü olumsuzluktan uzak kalmak.. her şartta keyfi tamam yaşamaktır.
Daha önce de sözünü ettiğim gibi Anneciğimi memnun etmek için evden çıkmamam gerekiyordu..
O gidince ben de zincirimden kurtulmuş gibi evin dışında buldum kendimi..
Haftanın iki günü resim çalışmalarımı biliyorsunuz, bir günü TSM koro çalışması, bir günü diksiyon çalışmaları..
Sonra yeni tanıştığım dostlarla gezi programları.. (yani Pazar günü koro arkadaşlarımla Saklıkente gidip Antalyada kar keyfi yaşamak ta varmış bu haftaya sıkışması gereken)
Yarın sabahtan Daha önceden randevusu alınmış tetkiklerle ilgili hastane işleri, öğleden sonra resim çalışması..
Çarşamba günü bir küçük operasyon (sırtımdaki iki parça yağ kitlesini vericem doktorlara.. onlar istemedi de ben teklif ettim alırmısınız diye.. kırmadılar sağolsunlar)
Yani bir aksilik olmaz ise sırtıma sabah atılacak dikişlerle öğleden sonra koro çalışmasına katılmak niyetindeyim, övünmek gibi olmasın ama korist oldum, koroda şakıyacağım..
Koro çalışmaları yaptığımız odanın karşısında tiyatro çalışması varmış gözüm orada da kaldı..
Ben ne yapacağım bilmem.. her gördüğüm konuyla ilgilenmek istiyorum..
Özgür ruhlu mutfakla oynayıp, evi neredeyse yaşanmaz hale getirmeye çalışmakta, bense zincirden kurtulmuş olmanın verdiği gazla diğer konularla ilgilenmekten evle ilgilenmeye hiç vakit bulamamaktayım. Evde taşınıyormuşuz gibi bir görünüm oluşmuş durumda. Toparlamak gittikçe imkansız görünüyor, galiba taşınmak daha kolay olacak..
Ay 19 Ocakta Konserimiz var , Antalya’nın yerel TV kanalı ART de naklen yayınlanacakmış.. sanırım saat 20 de..
Ahh çok geç kaldım gazinolar kapandı.. maksimde söylemek vardı şimdi o şarkıyı.. yani “gül yüzlülerin şevkine gel nuuş edelim ney..” isimli olanı ve diğerlerini. Aah ah.. çok geç..
Ama belki tiyatroya atılır o konuda ün sahibi olurum, e resimde zaten ünleneceğim.. Bale mümkün değil hiç önermeyin (bacaklarda kas yapıyormuş da o sebepten ötürü istemiyorum)
Vel hasılı yine yetişemiyorum.. günlerdir arkadaşlarımın sayfalarını okuyamıyor, okuyabildiklerime de yeterince yorum yazamıyor, şiddetle merak ediyorum.. Bu yazıyı da yazmak zorunda olduğumu düşündüm, sayfadaki tatsız görüntüyü yok etmek için..
Ne yazdığımın farkında değilim ayrıca.. yukarı çıkıp bir okumalıyım “yayınla” demeden önce.. galiba pek ipe sapa gelir bir şey yok.. ama idare edin işte..
Aşağıda bir yağmur resmi var suluboya, iki hafta önce yapmıştım.. bu gün yaptığım resmi sonraki yazıya saklıyorum..
Hoşçakalın değerli arkadaşlarım..
Sevgiler herkese…

4 Ocak 2009 Pazar

...

Bilgisayarın başına genellikle akşamları saat 19-20 civarı oturuyorum..
TV de haberler saati denk geliyor.. öyle denk geliyor..
kara kara- acı acı haberler.. hiç gülümseten bir haber yok..
ben de o ara sayfamı açmış oluyorum..
Bu gün baktım..
gülümseyen bir yazı.. kutlu..mutlu lafları..
utandım..
tv deki o acı haberleri izlerken sayfamın gülümsemesinden utandım.. O yazı arkada kalsın diye yazıyorum bu notu..

Daha iyi günlerde yazmak istiyorum..

Sevgiler...