31 Ekim 2008 Cuma

Öylesine yazı

Sevgili arkadaşlarım,
…….
Yukarıdaki başlıktan sonra bir paragraf kötü laf yazmıştım, digiturk le ilgili.. baktım ben sinirlendim, sizler de sinirleneceksiniz, haydi densizleri densizlikleriyle bırakıp işimize bakalım diye sildim o paragrafı..
Sevimsiz bir blog arkadaşı oldum, yazamıyorum, hiç te neşeli konular bulamıyorum zaten..
Benim konu mankeni özgür ruhlu kocam İstanbul’da………
… ……………
Diye bir paragrafla yazıya başlamışım geçenlerde, kim bilir neye, nereye bağlayacaktım konuyu, belki de ortada bırakacaktım öylece..
Bunalım takılıyor, yazamıyor keyifsiz keyifsiz yaşıyordum, Ataletimizi okuyunca canlandım, açtım yazdığım sayfayı, baktım bir iki satır yazıp bırakmışım..
Sayfamla ilgilenmeyi düşünürken, benim özgür ruhlu da bu sabah geldi birkaç günlüğüne, en fazla bir saat süren kayınvalide-damadın hoş beşinden sonra “açık pencere-izlenen tv kanalı eleştirileri, farklı peynir tercihleri vb. konularda.. başlayan ufak ihtilaflar büyümeden bu sevimli birliktelik sevimli ayrılığa dönüşür umarım..
Saklambacım geldi Antalya’ya.. birkerecik öpebildim, sarılabildim.. O da Çerçeyi ile hasret gidermekte, bir araya gelip de takvimimiz konusunda fikir teatisinde bulunacağız daha..
Yok yok olmuyor..yukarı çıkıp kendi evimin tavanından bakmak yetmedi, daha yükselmeliyim kendimi anlamak için.. daha daha yukarı..
Umarım bir sonraki yazım daha ipe sapa gelir bir yazı olur.. daha fazla uzatmamalıyım…


Son yaptığım suluboya resme bakın hadi siz.. o konuda eleştiri bekliyorum, bu fotoğrafı internette dolaşırken bulmuştum uzun zaman önce.. biraz buruk duygularla saklayıp duruyordum.. karışık duygular içinde olduğum şu günlerde çıkarıp arşivden oturup o resmi yaptım. Hadi siz de bakın, benim sevgili arkadaşlarım…

Sevgiler size…

11 Ekim 2008 Cumartesi

Acı Tatlı

Hayat tuhaf arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta içinde bir kayıp yaşadım, bir acıya ortak oldum, paylaştım..
Acıyı paylaştım..paylaşırken onların acısını ben de yaşarken, ateşin düştüğü yerin ısısını yakınımda hissederken,
mutluluklar da yaşadım, bazı yakınlarıma karşı aslında var olan ancak üzerinde sebepsiz bir şekilde tül olan sevgimin üzerindeki örtü kalktı, yeni sevgilerle tanıştım…
ne tuhaf değilmi sevgili dostlarım..
derinlerdeki karmakarışık duygular şimdi ortaya saçılıverdi, dolanıyor evin içinde…
Kayıp dedim ya, gerçekten büyük bir kayıp, bir aile büyüğümüz değerli eniştemiz Hikmet Ulusoy'u kaybettik.. Mekanı Cennet Olsun, Nur içinde Yatsın..
Kuzenimin eşi, ama kuzenimle yaş farkımız olduğundan bebekliğimizde O’na Hala demişiz,, O benim Halam.. Gül Halam..Ona konan Gül ismi ile çiçek olan gül anlam kazanmış..
Belki daha önceleri de ufak ufak değinmiş olabilirim, benim çok küçüklüğümde Annecim ve Babacım ayrılmışlar, Babacım bir iki yıl sonra göçmüş gitmiş bu dünyadan, yakışıklı, karizmatik genç bir adamken..
Ben ve Ablam, Annem ve Ananem ile ve teyzelerle Amazonlar gibi yaşadık.. erkek olmadan ailede..
Aslında boşanma söz konusu olmakla birlikte her iki taraf ta (anne ve baba aileleri) dönemin uygar aileleri olarak, ayrılanlara da saygı göstererek nezaket çerçevesi içinde görüşmeyi sürdürmüşler bir süre, Ama yollar ayrı, iller ayrı, gönüller ayrı..
Görüşme aralıkları uzamış uzamış..
Aile içinde benim küçüklüğümde hatta bebekliğimde iz bırakan Gül Halam vardı..
Sonra yeni yeni yetiştiğim dönemlerde görevi nedeniyle Çorumda yaşayan Amca Oğlu Yurdakul Abim, Onun Sevgili Eşi Nesrin Yengem vardı ki Beni misafir etmişlerdi Çorumda.. çok tatlı iki oğulları vardı, Ali ve Zeki.. Zeki ile ilgili çok tatlı anılar var ki aslında ayrı yazı konusu olurlar..Anadolu kenti ve yaşam biçimi hiç görmemiştim. Orada o kadar güzel ağırlanmıştım ki kendimi müthiş önemli hissetmiştim..
Sonraları zaten ara ara olan görüşmelerimiz iyice seyreldi, Diğer Kuzenim Mualla Ablam ile İstanbul’da yani aynı kentte yaşamamıza rağmen bir iki görüşmeden sonra aramaz sormaz olduk birbirimizi..
Ben Emekli olduktan sonra, Antalya’da yaşadıklarını bildiğim Gül Halamı bulmaya karar vermiş ve bulmuştum birkaç yıl önce..
Yıllar beni yaşlandırdığı gibi Halacığımı, Eşini yaşlandırmış, Onların sevgili kızları Zuhal ve Hilal’i önemli görevler yapan önemli insanlar olarak çıkartmıştı karşıma..
Ve her ikisinin de değerli eşleri, dünyalar tatlısı çocukları Gökçe, Ayşem, (Ayşemin kedisi)-Cemre Su, Bora, nasıl kazançlar benim için.. çok anlatılası anılar var onlarla da ilgili aslında..
Bulunca, buluşunca geçen yıllara üzülerek, Gül Halamın sevgisinin tadını çıkarmaya başladım Antalya’da.. Ama Onun Sevgili Eşi ne yazık ki geçtiğimiz hafta bu dünyadan ayrılmaya karar verdi ve gitti..
Onun gidişine çok üzüldüm, çok değerli biri olduğu için ama Halamın, Zuhal’in, Hilal’in canlarının acıması ayrıca üzdü beni..
Evet Onların acısı benim acım…
Peki mutluluk nerede diyeceksiniz..
Tabi doğal olarak diğer kuzenlerim, yıllardır görmediğim Mualla Ablam ve Eşi, kızları Maviş gözlü İpek..Benim için önemleri büyük olan Yurdakul Abim, Nesrin Yengem ve Oğulları Ali çıktı karşıma, Onları görmek Ailemin Baba kanadı ile haşır neşir olmak, Çocukluğumdan beri bizim Amazonların içinde Tabu olan Baba konusunu 51 yaşımdan sonra yeniden konuşmak, Babamı bilen, bana onla ilgili birkaç anı veren kişilerle bir arada olmak sahiden mutluluk verdi bana.. Ayıp mı ediyorum acaba.. Çok değer verdiğim birinin cenazesinde kendime mutluluklar çıkarmaya çalıştım.
Yazının sonuna sakladığım ama tam da anlayamadığım duygumu da yazmalıyım..
Yukarıda sözünü ettiğim kuzenlerimden biri de Oktay Abim.. Onu daha önce gördüğümü hiç hatırlamıyorum.. Onun bir oğlu olmuş, Adını Faruk koymuşlar.. duymuştum, Rahmetli babamın adı ve soyadı “Faruk Toksöz” Faruk üniversite son sınıfta, çevre mühendisi olacak ama kendi ifadesiyle yarı profesyonel bana göre tam müzisyen beste yarışmalarında derecesi olan, bir albüm sahibi, pop rock hatta hard rock müzik yapan çok yakışıklı bir genç..
Tüm akrabalarımı sevmiştim zaten, sevdiğimi hatırladım, Faruk’la görüşmemiz toplam 10 dakika olabilir ama kan çekmek mi denir iç ısınması mı, kan kaynaması mı.. sanki benim oğlum.. öyle sevdim.. çok sevilesi bir genç kabul ama acaba ismi mi etkiledi beni..
Bilmemki…
Belki onu ve diğer yakınlarımı daha çok görürüm artık.
Siz de böyle dileyin benim için olur mu…

10 dakika önce bitirdiğim sulubuya resim de ekliyorum konu ile alakasız, ama sayfamın resimle ilgili bir blog sayfası olmasına gayret ettiğim için.. yine nereden bulduğumu hatırlamadığım fotoğrafta yaşlı teyzenin yüzünü sevmiştim, o sevimli ifadeyi veremedim. Başka bi teyze oldu aynı camdan bakan.. idare edin artık..

Sevgilerimi sunuyorum okuyan herkese..


2 Ekim 2008 Perşembe

RESİMLİ YAZI…

Bayram bitmeden bir yazı eklemem gerekli diyordum, arkadaşlarıma iyi bayramlar dilemek için.. Sevdiklerimin geldiğinden (Saklanbacım ve ailesi) bahsedip mutluluğumu paylaşmak için..
Anneciğimi misafir edip, biribirlerine nezaket gösterselerde açıklarını arayıp, kenarda kuytuda beni yakalayıp gayet politik bir biçimde, sanki çekiştirmiyor ya da şikayet etmiyor gibi yapıp aktaran Anneciğim ve Özgür Ruhlu ve de hatta Çıtırımı idare ederek geçirmekteyim bayramı..
Bir de resim yapmamın şart olduğuna inanmaktayım ya, zaman ayırmam şart ya..
Dün gece oturup bir suluboya resim yaptım, Gittiğim kursta Sevgili Hocam Gülay Fin genellikle daha önce başka bir ressamın yaptığı resimden çalışmamamızı gerçek objeler ya da fotoğraflardan çalışmamızı önermekte. O etkiyle genellikle fotoğraflardan çalışmaktayım. Reprodüksiyon diye tabir edilen 2 ya da 3 resim yaptım en fazla.
Ama daha önce hiç oryantalist konulu resim yapmamıştım, İnternette gezerken aşağıda kısaca bahsettiğim ressam Preziosi’nin resimlerine rastladım ve “ihtiyar adam” isimli resmi yapmaya çalıştım. Aslında çok detay çalışma gerektiren, böyle acele yapılmaması gereken bir resim ama hoş görün..




Resmin orijinalini yapan, adını daha önce duymadığım sanatçı ile ilgili yaptığım aramada bulduğum bilgileri de kısaca özetleyeyim de resmini kopya ettiğim için beni affetsin dedim...
“1816 doğumlu, Malta’nın ünlü ressamlarından olan Kont Amadeo Preziosi (ataları korsanmış) Malta’daki eğitiminden sonra 1840’da Paris’e giderek Ecole des Beaux Arts’ta resim eğitimine devam etmiş, Preziosi’nin Paris’te bulunduğu bu dönemde Oryantalizmin revaçta oluşu sanatçıyı doğal olarak etkilemiş Oryantalist konulu resimlere yönelmesine neden olmuş , 1842 yılında İstanbu’la yerleşen, İstanbullu bir Rum kadınla evlenen ve İstanbul aşığı olarak anılan ressam Preziosi burada mesleki anlamda verimli bir dönem geçirmiş, çalışmalarını genellikle kağıt üzerine suluboya ve kalemle gerçekleştirmiş. Ve bir av kazası sonucunda vefat etmiş,Yeşilköy’de Latin Katolik Kilise Mezarlığı’na defnedilmiş..”
İşte Böyle sevgili arkadaşlarım..
Bayramın son saatlerine yetiştim, Kutlu olsun bayramınız.. (geçmiş bayramınız dememek için saat 24:00 den önce ye yetiştirmeliyim)

Sevgileeeeer…