30 Aralık 2008 Salı

KUTLU MUTLU OLSUN..

Yeni yıl yazısı yazmadan olmayacak..
Şu anda, fiziki ve de ruhi şartlarım yazmaya çok elverişli olmasa da ben de dostlarıma yeni yıl için iyi dileklerimi sunmalıyım..
Şartlarım neden mi elverişsiz..
Ciddi bir soğuk algınlığı yaşamaktayım. (ciddi derken yani somurtuk anlamında) amma ben de, ben sem bu soğuk algınlığını bu gün hadi bilemediniz bu gece yok edeceğim..
Onunla mücadele etmekteyim.. doktorun önerdiği ilaçlar artıı portakal suyu.. ada çayı.. zencefil çayı, ıhlamur, vicks, gargara, leblebi (pardon leblebi araya karışmış) battaniye.. sıcak duş..termafor gibi her türlü silaha sahibim..
Yeni yıla dipçik gibi gireceğim (duydun mu sekret yasası)..
Gündüz yatma adetim hiç yoktu ama şimdi şu yazıyı bitirip yatayım.. akşama Özgür Ruhlu İstanbul’dan gelecek bana çorba yapacak.. ben de azcık abartıp hastalığımı nazlanacağım. (herhangi bir hareketi –buraya örnek yazacaktım ama çok uzar-menepoz halimle sinirime dokunup nazlanacağımı unutup didişmeye kalkmazsam, çoğu zaman unutuyorum nazlanma kararımı)
Evet uzatmadan yatacağım şimdi..
Geçen gün, genç hocamız Tuba Ezgi’mizin atölyesinde pastel boya ile yaptığım sigara tüttüren dedenin resmini ekliyorum.. daha önce de benzer bir resim yapmıştım yine pastel boya ile blogcu sayfamın arşivinde duruyor.. bu o değil başka..
Konuya konsepte uygun değil ama son yaptığım resim o.. (aa uydurabiliriz konsepte.. Noel Babanın sigarayı bırakmadan önceki yaşamından bir kare diyebiliriz)
Birde ben nedense yaşlı amca resmi yapmayı çok seviyorum.. altında ne gibi psikolojik neden var bilemiycem.. Dedeleri seviyorum.. ama henüz kimseye size dede diyebilirmiyim demedim..
Ayy saçmaladım.. ben grip olunca hep saçmalarım aslında..
Hadi yeter Fundaaa…

Yeni yıl mesajımı da yayınlayayım eksik kalmasın..
BÜTÜN OKUYANLARIN HEM KENDİLERİ, HEM YAKINLARI HEM ÇEVRELERİ HEM ÜLKELERİ, HEM DÜNYALARI (başka gezegenlerden okuyan olma ihtimali üzerine çoğul yazıyorum dünyayı) HEM EVREN İÇİN DİLEDİKLERİ TÜM YARARLI VE OLUMLU DİLEKLERİ GERÇEK OLSUN DİLİYORUM…

Sevgilerimle…




25 Aralık 2008 Perşembe

MİM

Sevgili Dolfin mimlemiş..
Güzel bir konu.. ilk önce yaa 10 şarkı çıkamazki dedim ama sonra bi düşününce 10 a indirmek için elemek zorunda kaldım..
Benim müzikle ilgim galiba biraz karışık..
Sevdiğim, dinlediğim ya da dinlemek istediğim şarkıları sıralayınca anladım ben de..
Yazayım da siz de görün ..
1- diye başlıyorum evet benim ilk ve dinlemeye doyamayacağım şarkı.. Yahya Kemal'in sözlerini besteleyen Münir Nurettin’in şarkısı “ Endülüs’te Raks”..Müzik ve sözlerdeki uyuma bayılıyorum o şarkıyı dinlerken kırmızı katkatlı elbisesi, dekoltesinde bir kırmızı gül, alnında bir halka kakül ile siyah gözleriyle etkili bakışlarıyla raks eden hatun geliyor gözümün önüne..”raks ortasında bir durur, oynar yürür gibi..bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi” sözleri beni eğlendiriyor..

Korkmayın her şarkıyı böyle anlatmıycam sade şarkı isimleri ve yorumlayanları yazacağım..

2- Good by my love - Demis Rousses
3- Benzemez kimse sana – iyi söyleyen her şarkıcı olur..
4- Singing in the rain – Frank Sinatra
5- Gül yüzlülerin şevkine gel – Benim içinde bulunduğum TSM korosu (bi güzel söylüyoruz ki – hele “dümdereladir na tenedir na tenedir ney aman aman” diye bir nakarat bölümü var ki bayılıyorum :))
6- Padam padam - Edith Piaf
7- Git, Firuze, Gülümse ve daha… Sezen Aksu
8- Yesterday – Beatless
9- Rüzgar, Ne ağlarsın benim zülfü siyahım, Anladım ve daha.. Leman Sam
10- Güneş topla benim için ve daha.. Zülfü Livaneli

Başkada çokmuş.. bir çok TSM şarkısı .. Özdemir Erdoğan şarkıları, Işın Karaca'nın söyledikleri, Nilüfer'in söylediği Kayahan şarkıları..
Arkadaşımın kızı klasik müzik sanatçısı olduğundan bu yana da bir çok klasik batı müziği parçaları dinlemeyi seviyormuşum meğer..
Şöyle bir düşündüm de ben de müziksevermişim de bilmiyormuşum..
Dolfinin sayesinde farkına vardım…

Not: daha önce bahsettiğim “içinde bulunduğum koro”nun vereceği konserde ben de siyahlar giyip konsere iştirak edecek, benim yaşımda (3 aşşa 5 yukarı-5 yukarılar çoğunlukta-) kart hanımlar ve beylerle dizilecek becerebildiğim şarkılarda iştirak edecek beceremediklerimde söylüyor gibi yapacağım..hani eski TRT koroları vardı ya asık suratla neşeli şarkılar söyleyen korolar.. işte aynı öyle bir konsere katılacağım muhtemelen :))

Haydi madem yazı var bir de resim olsun aşağıda.. yine Aivozovky’nin bir resminin fotokopisini dağıtmıştı atölyede hocamız..siyah-beyaz fotokopi.. bizim renklendirmemizi istemişti.. işte o resme bakarak yaptığım Suluboya resmi ekledim aşağıya..

Sevgiler dostlarım…

21 Aralık 2008 Pazar

KOLAJ

Biliyorum çok ara verdim..
Yazamadım ya da yazmadım.. yazmak için bişeyler olmalı..
Önceki yazımdaki gibi gece yarısı sokakta kalmak değil tabi konu ama.. elle tutulur klavyeye gelir bişeyler olmalı..
Son zamanlarda benim için önemli sayılacak neler oldu bi düşünelim...
Hani hayatımda iki gün resim çalışması beni doyurmuyor daha daha bişeyler yapmalıyım istiyorum ya (bu yapacaklarım ev kadınlığından uzak konular olsun da ne olursa olsun)
Yine başka bir parantez (aslında aylardır günümün 24 eksi 8 saati benim nazlı Anneciğimin nazı ile oynamakla, Onun yönetiminde Onunla diz dize göz göze bizim evin dört duvarı içinde yaşamaya zorlanmakla geçmesi nedeniyle coşmuş olabilir bu dışa açılma arzusu)
Ayy Çıtıır bırak iki satır yazayım.. Şimdi yalaka kedi modunda, yazı yazdığım parmaklarımı yalıyor iştahla, bide uzanıp öpmeye çalışıyor, harfleri göremiyorum..

Geçen yazıda söz etmiştim… koro çalışmaları ardından da diksiyon çalışmaları..
Anneciğimden izin alıp katıldım, bu Çarşamba Koroda 2 şarkı terennüm ettik benim iznim bitti, Perşembe Ümit Yaşarın birkaç şiirini konuştuk, iznim bitti eve döndüm koşa koşa..
Biraz gecikirsem Anneciğim “neyin nesididir bilmem ki çok şiddetli bir ağrı var başımda” diyerek bidaha dışarı çıkma demek istiyor..
Evdeyken de birlikte Esra Erolu izleyelim, markete birlikte gidelim.. pek misafirliğe de gitmeyelim.. pek misafir kabul etmeyelim, misafiri severiz de aslında da mükemmelciyiz ya.. yakın veya uzak bir konuğumuz gelecekse kırmızı alarm verilir, ev tertemiz mum gibi olmalı, ikramımız abartısız ama bol çeşitli, sağlıklı yiyeceklerden oluşmalı, kalıp gibi ütülü masa örtülerinde şık sofralar kurulmalı.. Ben de hiiiç bu türlü ev sahibi olamadığımdan bize gelen “benim dostlarım-yakınlarımdan” utanır ve gelmesinler ister Anneciğim..
Ben de İstanbulda gelen kanuklarıma “ ay kusura bakmayın benim şık ikram malzemelerim antalyada buradakiler kalan döküntüler” diyorum, Antalyada ise tam tersi ay ben iyileri istanbulda bıraktım dandikleri buraya getirdim diyerek kandırıyorum konuklarımı.. iki tarafı bilenler zaten biliyor beni.. (bilmeyene de ben söylüyorum sonra gerçeği ya )
Bu gün, hani hep bahsederim ya benim sevgili dostlarım var, Patronumla Pamuk’um diye.. Benim eski Müdürüme Patron dedik baştan öyle kaldı ismi.. Pamukta aslında Nedret ama sahiden Nadir bulunan.. yumuşacık ve beyaz O da O nedenle Pamuk..
Patronumun doğum günü bu gün.. dönence günü.. Yine Anneciğim izin vermediği için Akşam yemeği programı yapamadık daha önceki doğum günü kutlamalarımız gibi.. Akşam üzeri birkaç saat izin aldım..deniz kenarında büyük kadehlerle ikişer kadeh şarabımızı içtik kutladık yeni yaşı.. Eve vaat ettiğim saatten bir saat geç gelebildim.. yine anneciğimin baş ağrısı tutmuş “neyin nesidir bilmemki” türünde..
Yarın resim çalışmam vardı Atölyede ama, bu gün başağrısına sebep oldum madem yarın diz dize oturayım da tv izleyelim birlikte diyorum…yani dersimi kırmak niyetindeyim..

Hadi resim konusuna geçelim, bu yazı kolaj gibi ordan buradan olur diye düşünerek başlıklandı ama yine yaşamımda olduğu gibi yazıda da Anneciğim daha çok yer kapladı…
Resmi anlatayım mı önce, Salı günleri gittiğim atölye de kolaj öğrendik. Bir minik genç hocamız var.. çeşitli resimleri bir kartona yapıştırıp, araya kendi çizimlerimizi katıp, fonu da suboya ile boyayalım dedi.. ben de biraz dergi gazete vs. den iki adet te eski fotoğraf fotokopisinden yararlanarak araya da bi şarap şişesi çizip yaptım kolajı.. eski fotoğraflardan üç kişi olanı tanıyan kalmamış.. yıllaaar evvel kaybettiğimiz teyzemizin okul arkadaşıymış Didar.. resimdekilerden biri O, ama hangisi bilen yok.. bu bilgi resmin arkasındaki yazıdan..
Diğer iki kişilik resimde koyu renk elbiseli olan Anneciğim, açık renk elbiseli genç kız da yıllar sonra kavuştuğum sevgili Gül Halam..
Önce o yaptığım kolajı ekliyorum aşağıya…


Sonra o yaptığımız kolajı sulu buya kağıdına çizip boyamamızı istedi küçük hocamız. E ben de yaptım o minicik resimde Annem kendi yüzünü beğenmedi, onu çirkin zannetmeyin o tarihte yüzü aşağıdaki gibiydi.. bir vesikalık fotoğrafını daha aşağıya ekliyorum ki okurlar gerçekleri bilsin…



Kolaj Molaj yine bol laf çıktı çok uzattım yine .. isterseniz yarısını okuyun derim.. ama resimlere bakın olur mu…

Hoşçakalın.. Sevgiler hepinize…

4 Aralık 2008 Perşembe

Gece Hayatı,

Sevgili arkadaşlarım…Son dönem yaşantımda iniş yook çıkış yoook..tu hayatımdaki en büyük heyecan Annemin düiretik aldığı Pazartesi ve Perşembe günleri tuvalete yetişmesini sağlamak, yetişince sevinmek şeklinde tezahür etmekte idi..
Pazartesi Salı Atölyede resim çalışmalarım hariç..
Ne gece hayatı, ne gündüz eğlencesi nede kültürel aktivite..
Daha önce bahsettiğim gibi Nazlıların nazlısı Anneciğim kışın Saklanbacımın Annecisi benim Fulyamla birlikte..Ben de yazları Onlar Antalya’ya geldiği zaman Annemi alıp hem hasret giderip hemde Fulyamı biraz dinlendirmek istiyorum…
Sağolsun Annemi hoşnut etmek oldukça zor olduğundan hoşnut etmeye çalışan yoruluyor.. biz de iki kardeş daha çok birbirimizi düşünürüz, Fulya beni ben Onu dinlendirmek için gayret sarfederiz..
Uzatmayayım efendim geçtiğimiz hafta Beni dinlendirmek için (ama bu amacımızı da anneme hissettirmeden) Annem Fulyaya misafir oldu.. Benim Özgür ruhlunun da gelmesine birkaç gün var.. bayramda bana misafir olacak :))
Ve ben yine birkaç günlük doyasıya özgürlüğü yaşamalıyım..
Diye düşünerek ve gündüzlerimi boşa çıkarmak amacıyla..
Zaten küçük olan evimizi temizlemeye kalktım.. Çıtırımla ikimiz giriştik temizliğe..
Benim enerjim genellikle gece gelir saat 23 ten sonra..
üzerime oldukça ince eski bir penye pijama giyerek elimden geldiği kadar bir şeyler yaptım, temizlik adına..
bir de bizim apartmanda aslında iyi bişey olan bir özellik var, depo mu denir kiler odası mı denir.. her dairenin giriş kapısının yanında küçük birer odacık vardır o daireye ait..
işte oraya koyabileceğim eşyaları da ayırdım.. saat 02:30 ta temizliğim bitti, evin anahtarını kapıdan çıkardım, elime aldım, kilerin anahtarını da aldım kapıyı açtım.. çıtırımın peşimden gelmemesi için kapıyı çektiiim kileri yerleştirdim, döneceğim aa aaa evin anahtarı yok.. evde elime aldıktan sonra tekrar bırakmışım..
saat 02:45 üzerimde incecik ve terden nemlenmiş pijama..
İçeride çıtırım miyav miyav bağırıyor..
Apartman uykuda.. site uykuda.. Antalya uykuda Ülke zaten hep uykuda..
Tanrım ne yapacağım şimdi.. Antalya’ya geldiğimden beri hiç komşuluk ilişkisinde bulunmadım kimseyle (birkaç kedisever hanımla sokak sohbeti dışında)
Çaresiz site görevlisinin kapısını tıklattım.. saat 03 e gelmekte.. ailece kapıya çıktılar..
Aklımı pek fazla kullanacak durumda değilim O da telefonumla birlikte içeride kalmış..
Burada yani aynı sitede oturan arkadaşımın annesinde anahtarım var Ama O da kızında ve uzakta.. Fulyada da anahtar var ama saat 3 te arayıp heyecanlandırmak istemiyorum.. (Ertesi sabah her iki taraftan da sıkı fırça yedim ama neyse o konu dışı şimdi)
Evde çilingir numarası var ama ev bende değil, Site görevlisinde çilingir numarası yokmuş..
Haydaaa.. neyse aklıma geldi çilingirlerin kayıtları karakollarda vardır..155 ten yakın karakol telefonu oradan da yakın çilingir telefonu alıp çağırdım çilingiri, site görevlisinin eşinden bir ceket isteyip saat 03 te sokakta çilingir beklemeye koyuldum, yarım saat sonra acemi ve tıfıl bir çilingir geldi.. O da en az yarım saat uğraştı ve been eve sabah 04’te girebildim nemli ve buz gibi olmuş pijamalarım ve parmakarası terliklerimde buz kesmiş ayaklarımla..

Derhal sıcak bir duş bir kadeh beherova (Pamuk ve Patronumun pragdan getirdiği her derde deva likör) içimi ısıttı..
Üzerine iyi bir uykuuu..
Sabah oldu Zaten az önce de sabahtı değilmi, yani öğle üzeri oldu.. kalkıp kahvaltımı yaptım..
Resim kursunda tanıştığım ve son derece hoş bulduğum arkadaşlarım Peyman ve Meral’in beni yüreklendirerek davet ettikleri Anşoyad’ın (Antalya Şairler ve Ozanlar Derneği) TSM Koro çalışmasına gitmeyi hak ettiğimi düşündüm akşamki sıkıntının üzerine..
Gerçekten de bülbül seslerin arasında benim acaip ve yeteneksiz mırıldanmalarım kaynadı kimse kim bu yeteneksiz demedi..
3 şarkı meşk edildikten sonra Diksiyon çalışmaları yapan guruba da dahil oldum Peyman ve Meral’le birlikte.. Diksiyon dedik, şiir seven doğru vurgulamayı, doğru ve anlamlı konuşmayı en doğru şiirle belleteceğine inanan galiba gerçekten değerli, vaktiyle hem A.Ü de hem de İ.Ü de hocalık yapmış bir hocanın idaresinde şiirler okuduk.. Şiirden hiç anlamayan beni (sesimin çok yumuşak olduğunu, müzikal tınıları olduğunu söyleyerek ve bana müthiş gaz vererek ) bu işe sardıracak kadar etkili bir hoca..
Neden olmasın.. Geç kalmadım ki…
Gece o nemli pijamalarla Antalya’da olsa sokakta sabahlayınca hasta olmadığıma sevinmiş ve kültür patlaması yapıp günlerimi değerlendirdiğimi düşünmüştüm..
Meğer bedenim sorun çıkarmayı ertelemiş.. Kültür dolumunun bir kısmını bu geceye ertelemiştik Fulya ve Eniştem ve Annem ve Ben Antalya Devlet Tiyatrosuna katkılarımızı sürdürmeye kararlıydık.. nitekim gittik Oyunu izledik, Sevdik te ( Benim Doktor Oğlum isimli oyun) Ama hem keyif hem ızdırap bir arada oldu.. göğsüm tutulmuş.. kasım, kemiğim, soluk borum ne varsa o bölgede müthiş canımı yakmakta.. bol kas gevşetici pomat ve hapla yarı uykulu izledim şimdi başıma gelenleri de yarı uykulu yazmaktayım sizlere..
Hani durum böyleyken böyle diye..
Hani Ece merak etmesin..Simurgum uğradığında yeni bir iki laf görsün, Ataletim bi baksın..
İsmini yazamadığım sevdiğim dostlarım da yorum yazsın diye..
Resim ekleme prensibim doğrultusunda atölyede yaptığım Aivazovsky den aparma bir suluboya resim var aşağıda..
Hadi eleştirilerinizi ve yönlendirmelerinizi bekliyorum..
Sevgilerimleee…

Ayrıca Bayrama kadar yazamazsam İyi Bayramlar, İyi Hafta Sonları..
Yani ne varsa önümüzde iyi olsun…