Bir sonraki yazı zamanı geldi galiba..
İstanbul yolculuğu bir önceki gibi keyifli geçti, her uğradığım yerde, özellikle Ankara’da biraz daha şişen valizimi otobüsün bagajına verdik.. Fulya’m Eniştemle birlikte, beni otobüse yerleştirdiler garajdan ayrılana kadar el salladılar ve yine yollardayım.. Yine çevreyi inceleyerek, mola yerlerinde tost-ayran keyfi yaparak geldim İstanbul’a, Özgür karşılamaya gelmişti Kadıköy’e
Boğa heykelinin yanından Bahariye Caddesinden koca valizi yürüterek gittik eve..
İstanbul’u, Evimi, Özgür’ü özlemişim ama ille de Çıtır’ım. Nasıl özlemişiz birbirimizi, daima ya omzumda ya kucağımda, yatıyorsam da ayaklarımda idi, iki patisiyle (bazen dört) sımsıkı sarılıyordu birdaha gitme der gibi..
Çook tatlıydı çok.. kedi köpek sevmeyenleri hiç anlayamıyor onlar için üzülüyorum.
Herneyse bu bir toplum yarası ve ben iyileştiremem..
İstanbul’a Can’ın, Can’ımızın düğünü için geldim. Can bebekti, minicik tombul ayaklı.. huysuzlandığında anneciği bir kova su getirir tüm oyuncaklarını kovaya koyar suyla oynardık, suyla oynamayı severdi ama ona banyo yaptırmak için Annesi Sevgili Niloş ve Ben saatlerce uğraşır, bazen de pes ederdik. Kaç ailenin kıymetlisi Can öyle büyük bir kaza yaşadı ve mucize yaratarak yaşama tutundu ki, kendisini, sevenlerinden esirgemedi.. hani bazılarınız rastlamıştır basında da yer almıştı o kötü olayın haberi, Yenikapı denizotobüsü iskelesinde yaşanan o kötü kazanın kahramanı Can..
İşte Onun düğünü, bu nedenle düğün üstü düğün, mutluluk üstü mutluluk.
Moda Deniz Kulübü’nde gerçekten çook şık, hoş bir düğün yaşadık, işin hoş tarafı düğün bizim eve çok yakındı, çıkışta uzun süredir görüşemediğimiz arkadaşlarımızla eve gelip düğünün keyfini sürdürdük.
Ertesi gün ayyy ertesi gün.. Benim Özgür ruhlu kocamın bir süre tek başına yaşadığı evi biraz yaşanır hale getirmem için çook sıkı çalışmam gerekiyor, aslında köydeki şalvarı giymeyi niye akıl edememişim. Enerji için habire kahve içeceğime..
Bu arada o uzun zamandır görüşemediğimiz arkadaşlarımız Nuray ve Doğan Esenköy’deki evlerine çağırdılar, deniz otobüsü varmış gitmek kolay oldu, ne kadar güzel bir beldeymiş, ben çok önyargılıydım gitmeden önce.. hiç bizim gibi giyinen kimseyle karşılaşmayacağımı düşünüyordum. Yok hiç öyle değilmiş, İstanbul gibi Ankara gibi karma insan profili..Şimdilik..
Doğa güzelliğine bayıldım, İstanbul’a bu kadar yakın, ulaşımı bu kadar kolay, Yemyeşil ormanlarla kaplı dağlar ve hemen eteklerinde Marmara’nın serin suları ve çok şık evler.. Gerçekten güzel bir belde tanıdım,
Tanrım ne çok geziyorum.. Leyleği havada görmüştüm zaten..
E sonra ne yapacağız..
İstanbul süremiz doldu, Antalya’nın Eylülü kaçmaz değilmi..
Kızımız Çıtır, Özgür ve ben Antalya’ya geldiiik.
Ne güzel, hava çok hoş, Misafirlerimiz geldi ve gezilere devam Leyleği gördük bikere havada..
Düden, Kurşunlu.. Belek-Side Manavgat-Alanya.. Geç öte tarafa Göynük-Çamyuva-Fasilis-Kemer- Olimpos-Adrasan-Çıralı, (Ağaç evde çam kokularıyla uyku) Nerenin dondurması, nerenin birası kalamarı, nerenin balığı rakısı, nerenin ay ışığı ve şarabı güzel.. kaçırmamaya çalıştık.
Gezi haftası da bitti Bayrama az kaldı, bayramda Saklanbacım ve Sel’im, Kardişi ve Tatlı Nişanlısı, Annesi ve Babası ve Ananesi (yani benim anneciğim) geliyorlar çok sevinçliyim, bayram sahici bayram olacak benim için ve bayram sonrasında çalışanlar gidip emekliler kalacak daha sakin günler başlayacak..
İşte o zaman resim yapma fırsatım da olabilir belki, son bir kaç yazıda fotoğraflarla idare edip resim ekleyemediğime canım sıkılıyor aslında ama önümüzdeki günlerde telafi edeceğim diye düşünüyorum.
Haydi bu günlük de bu kadar,
eğer bu ara bir fırsat bulabilirsem çabucak bir resim yapıp (olsa olsa suluboya olur) sizlerle paylaşırım belki bayramdan önce hani kısa bir bayram mesajı ile birlikte sayfamı süslemek için.
Yakında görüşmek üzere sevgiler size sevgili dostlarım…
70’li Yıllarda Misafirlik
2 gün önce